27 Aralık 2017 Çarşamba

tüm renkler
 Aslında renk diye somut bir kavram yoktur. Renk farklı dalga boylarındaki ışık dalgalarının gözlerimize yansıması ve beynimizin bu yansımayı çeşitli şekilde yorumlamasıdır. İnsanoğlu, gözünün içerisinde yer alan cone adı verilen hassas hücreler aracılığı ile yüzlerce farklı dalga boyundaki ışık dalgalarını bir renk şeridi şeklinde ayırt edebilir. Bu donanım ve bu donanımın sağladığı kabiliyet hayatı renkler içerisinde algılamamızı sağlar. Her canlı bu ışık dalgalarını farklı algılayabilir. Hatta renk kavramı hakkında çeşitli felsefik yaklaşımlar mevcuttur.
güvercin gözü 
 Örneğin bir güvercinin algılayabildiği renk skalası insanlara ve diğer canlılara oranla çok daha geniş olduğu kanıtlanmış bir gerçektir. Bunun nedeni ise güvercin gözlerinde diğer canlıların gözlerine oranla çok daha fazla renk reseptörü yer almasıdır. Bir diğer yandan insanlara oranla çok daha sınırlı renk algılayan canlı türleri de mevcut. Hatta neredeyse her canlı türünün bu ışık dalgalarını algılaması farklıdır.

 Işıkların dalga boyları yalnızca onları renkler şeklinde algılamamızı etkilemez. Ayrıca bu dalga boyları davranışlarımızda ve duygularımız üzerinde de etkilidir. Ancak ne tür bir etki yarattığı konusunda araştırmalar devam etse de günümüzde bu araştırmalar yetersizdir. İnsanlar renklere karşı biyolojik, fizyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel etkiler doğrultusunda bir davranış sergiler.

 Bazı renklerin etkisi dünya çapında yaygın ve aynı gibi kabul edilebilir. Örneğin renkler sıcak ve soğuk renkler olarak kategorilendirilebilir. 

Sıcak Renkler;

 Kırmızı, mora yakın kırmızı(macenta), portakal turuncusu ve sarı tonlarını içerir. Bu renkler anlama kabiliyetimizi hızlandırır. Sıcak, samimi ve davetkar duyguların pekişmesine yol açar. Genellikle heyecan, mutluluk ve huzur duyguları ile ilişkilendirilirler.

Soğuk Renkler;

 Açık mavi, mavi, camgöbeği ve deniz yeşili gibi tonları içerir. Bu renklerle ilişkilendirilen duygular huzur ve sakinlikten, hüzün ve içe kapanıklığa kadar değişkenlik gösterebilir.

17 Aralık 2017 Pazar

doğranmış soğan
 Soğanın faydaları saymakla bitmez. Türk mutfağının vazgeçilmezi olan bu sebze faydalı olduğu kadar da zahmetli. Ne kokusu ne de gözleri yaşartan özelliği ondan vazgeçmemizi sağlayamaz.

 Soğanın kesilmesi esnasında yakındaki kişilerin gözlerini yakıp yaşartmasının sebebi sanılanın aksine soğanın keskin kokusu değil kesildiğinde soğandan yayılan enzimler ve gazlardır.

 Soğan dahil olduğu grubun diğer fertlerine(pırasa, sarımsak vs..) oranla çok daha yoğun enzimler ve gazlar içerir.

 Soğanı kestiğinizde kesilen bölgedeki soğan hücrelerini parçalamış olursunuz ve bu hücrelerin içerisindeki enzim ve gazları serbest bırakırsınız. Serbest kalan bileşikler enzimler aracılığı ile çeşitli tepkimeler geçirir ve nihayetinde propanethial s-oksit gazına dönüşür.
soğan neden ağlatır

 Bu gaz kararsızdır(Tepkimeye girmeye müsait). Propanethial s-oksit gazı ortamdaki su ile reaksiyona girmeye çalışır. Bu reaksiyon sonucunda reaksiyonun gerçekleştiği ortamın asit seviyesi artar. Reaksiyon gözlerimizde gerçekleştiğinde göz yaşı bezlerimiz oluşan asidik ortamı gidermek için su(göz yaşı) salgılayarak ortamı nötralize etmeye çalışır. Dolayısı ile gözler dolar ve ağlama eylemi gerçekleşir.


Gözlerim Yanmadan Nasıl Soğan Keserim?


soğan kesen insan Soğanın gözlerdeki yakıcı etkisi çok kafaya takılan bir problem olmasa da gözlerinde problem olan insanlar için büyük bir sorun sayılabilir. Eğer gözünüzde problem varsa ya da bu yanma hissinden kurtulmak ve rahat rahat yemek yapmak istiyorsanız soğanı suyun altında doğramalı ve ya doğramadan önce yıkamalısınız. Kesilen soğan hücrelerinden açığa çıkan asidik gazlar suyla tepkimeye girmeye meyilli oldukları için havaya salındıklarında gözlerinize ulaşamadan karşılaştıkları ilk su ile tepkimeye girerler. Dolayısı ile havadaki gaz gözünüze gelene kadar etkisi büyük oranda azalır.

 Soğan doğrarken başınızı daha uzakta tutmanız ya da gözlük kullanmanız da etkili olabilecek yöntemlerdir.

 Soğanı kesmeden önce dondurucuda bir kaç dakika bekletmek ve soğutmak da enzimlerin aktivitesini yavaşlatacağı için reaksiyonun gecikmesini ve daha az gazın açığa çıkmasını sağlar.

1 Aralık 2017 Cuma

                                          
Besinlerin kullanım ömrünü nasıl uzatabileceğinizi biliyor musunuz? Peki ya onları ne kadar uzun bir süre boyunca saklayabileceğinizi? Eğer siz de benim gibiyseniz, birkaç temel gıda dışındaki hiçbir besin için net bir fikriniz olmadığına eminim. En basitinden, sizce elma ne kadar bir süre saklanabilir? Lezzetini, sertliğini ve tazeliğini yitirmemesi için ne yapmak gerekir? Oturup her besin maddesi için internette araştırma yapmanıza gerek yok: http://saklamarehberi.com, tüm bu bilgilere tek bir kaynaktan ulaşmanızı sağlıyor.

Türkiye’nin ilk ve en büyük derin dondurucu üreticisi olan Uğur Soğutma tarafından hazırlanan (ve tamamen ücretsiz şekilde kullanılabilen) sitede; hamur işleri, süt ürünleri, meyveler, sebzeler ve et ürünleri ile ilgili merak ettiğiniz her bilgi yer alıyor. İlk olarak, tüm bu besinlerin ideal kullanım sürelerinin ne olduğunu, daha sonra da bu kullanım süresini nasıl uzatabileceğinizi öğreniyorsunuz. Tahmin edebileceğiniz gibi, derin dondurucu kullanmak tüm gıda maddelerin daha uzun süre dayanmasını sağlıyor. Ancak, örneğin karidesi derin dondurucuda saklayabilir misiniz? Peki ya yazın aldığınız, lezzetli ve sulu bir karpuzu derin dondurucuya koyup, kışın yiyebilir misiniz? Tüm bu soruların ve çok daha fazlasının cevaplarını Saklama Rehberi web sitesinde kolayca bulabiliyorsunuz. Hepsi bu kadar değil: Sitenin “Alternatif Bilgiler” bölümünde, evde kolayca hazırlayabileceğiniz birbirinden lezzetli tarifler yer alıyor. Evde nasıl mocha yapabileceğimi, meyvelerin kararmasını nasıl önleyebileceğimi, hatta unsuz kekin nasıl yapılacağını bile öğrendim. Laf aramızda, kot pantolonların derin dondurucuda temizlenebileceğinin de haberdar oldum! (Kotu fırçaladıktan sonra bir poşete koyup derin dondurucuda 1 gün boyunca bekletiyorsunuz.  Şaşırtıcı, değil mi?)

Türkiye’nin ilk gıda saklama rehberi olan http://saklamarehberi.com, beni şaşırtacak ölçüde bir içeriğe sahip ve her birini okumaktan büyük keyif aldım. Eğer sizin de bir derin dondurucunuz varsa, bu siteyi muhakkak ziyaret etmelisiniz. Derin dondurucunuz yoksa bile gıdaları nasıl daha sağlıklı tüketebileceğinizi, ne kadar uzun bir süre boyunca saklayabileceğinizi ve basit, pratik, lezzetli tarifler ile ipuçlarını Saklama Rehberi web sitesinden öğrenebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

10 Ekim 2017 Salı

Sanıldığının, sakınıldığının aksine dozunda vakit ayrılan bilgisayar, video oyunlarının kişisel gelişime zarardan çok faydası var.


1-Sevdiğiniz şeyi yapıyor olmak sizi rahatlatır, dinlendirir.


Stres yüklü, fazla risk almanızı gerektirmeyecek, ilgi alanınızla aynı doğrultuda kurgulanmış oyunlar oynamak kafa dağıtmanızı sağlar ve mutlu hissetmenizi sağlar. Bir çeşit terapi. 

2-Sinir ve öfkenizi kontrollü olarak boşaltmayı sağlar.


Gerçek hayatta kırıp dökmektense sanal bir alemde, sanal rol ve karakterlerin yerine geçerek ortalığı biraz dağıtabilir ve öfkenizi bu sayede dizginleyebilirsiniz. Ama bunu daha çok offline oyunlarda deneyin. Rakibinizin kalbini kırmak istemessiniz. Mesela ben stres atmak için yıllardır GTA'da polis tarafından aranmayı 5 yıldız yapar yakalamaya gelen ekiplerle savaşırım :D
bilgisayar oyunu oynayan erkek

3-Kişiye asosyallikten çok sosyallik katabilir.


Arkadaşlarınızla beraber oynadığınız bir online oyun beraber bir şeyler paylaşıyorsunuz demektir ve bu siz farkında olmasanız da kişisel gelişiminize ve iletişim yeteneğinize katkı sağlayabilir. Ayrıca oyunun içerisinde etkileşimde bulunduğunuz insanlar ile gerçek hayata oranla daha rahat iletişim kurar ve sosyalleşirsiniz.

4-Takım çalışması bilinci yaratır.


Çoğu online oyun bir takım oluşturularak oynanır. Oynamak için takım olmanıza gerek olmasa da takım çalışması ile görevleri ve bölümleri daha rahat geçebilirsiniz. Bu takım çalışması ve uyumu sağlıklı bir iletişim sayesinde oyun içerisindeki diğer karakterler ve şahıslar ile sağlanabilir. Oyun içerisinde takım çalışması yapmak size gerçek hayat içinde de takım ruhunu benimsetecektir.

5-Yeni bir dil öğrenmenizi sağlayabilir.


Özellikle ingilizce öğrenmek için sürekli altyazılı film ya da dizi izleyen kişilere rastlamışsınızdır. Filmler ve dizilerden ziyade bu konuda en etkili olan şeylerden biri de oynadığınız oyunu öğrenmek istediğiniz dilde oynamaktır. Hatta oyun oynayarak bir dile aşina olmak dizi ve film izlemeye oranla daha etkilidir diyebilirim. Çünkü oyun içerisindeki bölümleri geçebilmek için oyunun yönlendirmelerini anlamak zorundasınızdır ve bu zorunluluk size bilmediğiniz kelimeleri öğrenmenizi, hiç olmazsa tahmin ederek tecrübe etmenizi sağlar.

6-Oyun oynayarak farklı kültürler öğrenebilir ve ufkunuzu açabilir, hayal gücünüzü genişletebilirsiniz.


Öyle rol yapma oyunları var ki, hayatınızda belki de hiç görmeyeceğiniz şeyleri görmenizi sağlar, bilmediğiniz yerleri öğretir, hiç tanık olmayacağınız kültürlere yelken açmanızı sağlar. Örneğin Eyfel Kulesi etrafında geçen bir savaş oyunu. Ya da 1. Dünya Savaşı temalı bir oyun. Afrika'da ormanlar arasındaki kabilelerde rol alabileceğiniz bir oyun. Ve aklınızın alabileceği her türde konuya sahip yüzlerce oyun. Yelpaze bu kadar genişken hayal gücünüzün ve ufkunuzun genişlememesi imkansız.


7-Yaratıcılığınızı ve problem çözme yeteneğinizi geliştirir.


Oyunlar içerisinde karşılaştığınız engelleri aşmak gerçek hayatta da problemleri çözerken daha pratik ve analitik düşünmenizi sağlar. Minecraft, Sims gibi oyunlar yaratıcılığınızı arttırır.

22 Eylül 2017 Cuma

yunus sürüsü
Yunuslar bilindiği üzere denizde yaşayan nadir memeli hayvan türlerinden biridir. Dünya üzerindeki her canlının yaşayış mekanizması muazzam ancak yunuslarınki daha da bir büyüleyici. Suyun içerisinde yaşayıp akciğerler ile aktif solunum yapmak o kadar da kolay bir iş değil. Özellikle de uyku esnasında. 

Her canlının olduğu gibi onların da uyumaya ihtiyaçları var. Uykusuzluk her canlı için hayati derecede önemli ve uzun süre eksikliği ölüme yol açacak kadar önemli bir ihtiyaç. Ancak yunuslar insanlar gibi buna fazla zaman ayırmak zorunda değiller ve bünyeleri uykusuzluğa uzun süre dayanabilecek biçimde. Yapılan araştırmalarda yunuslar zorlu koşullarda 5-6 gün uyumamalarına rağmen dış etkilere verdikleri refleksler ya da kan değerlerinde herhangi bir etkilenme ya da yetersizlik görülmemiş. Aynı sürede uyumayan insanların çok nadir durumlar dışında yaşama şansı bile çok düşük.
su üstünde yunus
Peki yunuslar uyumaları gerektiğinde suyun içerisinde bunu nasıl yapıyorlar? Cevabı hayranlık uyandırıcı. Yunuslar için nefes almak insanlarda olduğu gibi refleks değil irade kontrollü bir eylemdir. Nefes alma işlemini buna karar verdiklerinde gerçekleştirirler. Yani bizim yürümeye karar vermemiz gibi iradelerini kullanarak bunu yaparlar ve bu sayede boğulmazlar. Ayrıca yunuslar her soluk aldığında ciğerlerinin kapasitesinin %80 %90 kadarını havayla doldururlar. Nefes alma egzersizleriyle özel olarak uğraşmayan normal bir insan için bu değer ortalama %15 kadardır. Bu değerlere rağmen yunusların da sürekli ve düzenli olarak nefes almaları gerekir ve uyurken bunu yapmak için vücutları muazzam ve organları organize bir şekilde çalışır. Bir yunus uyku sırasında beyninin sol ve sağ loblarını ortalama 15'er dakika aralıkla nöbetleşe olarak kullanır. Beynin bir lobu uyurken diğeri hala aktiftir ve nefes alımını kontrol altında tutar. Eş zamanlı olarak gözleri için de aynı şekilde değişimli olarak uyku eylemini gerçekleştirirler. Bu sayede uyku esnasında etraftan gelebilecek her türlü tehlikeye karşı da tetikte olurlar. 
mutlu yunus
Herkes yunusların ne kadar zeki hayvanlar olduklarını bilir ancak yaradılıştan gelen bu özellikleri onları daha da büyüleyici canlılar haline getiriyor.

21 Eylül 2017 Perşembe

Üniversite kayıtları da bittiğine göre özellikle tercihini Eskişehir'den yana kullanan öğrenci kardeşlerime tecrübelerime ve alemci delikanlılığıma dayanarak güzel bir üniversite hayatı geçirmeleri için tavsiyelerle dolu ve bilgilendirici bu 4 başlıktan oluşan yazıyı yazmaya karar verdim.
eskişehir çarşı

Öncelikle ben bir İzmirli olarak İzmir'de okuma şansım olmasına rağmen tercihimi Eskişehir'den yana kullandım. Sanırım hayatımın en doğru kararı bu oldu.

Bu tercihi yapmamdaki en büyük faktör her öğrencinin de ilk düşünmesi gereken finansal durumlarım oldu. Çok paranız olmasa bile orta düzey bir gelire sahipseniz Eskişehir sizin için bir cennet.


BARINMA :

Durumunuz çok kötü bile olsa yurtta kalıp sadece KYK'dan aldığınız 400 TL'lik bursla bile rahat rahat geçinebilirsiniz. İstanbul'da ya da İzmir'de verdiğiniz kira paralarının yarısı ile Eskişehir'de evin tüm masraflarını karşılayabilirsiniz(Kira+ısınma+faturalar). Tabii kesin rakamlar ile konuşamıyor kendi gözlemlerim ile edindiğim ortalama rakamlar üzerinden bu yorumu yapıyorum. Kira fiyatlarının yanı sıra eşya konusunda da diğer şehirlerde çektiğiniz zorluğu çekmeyeceğinize eminim. Eğer denk getirirseniz üniversiteyi bitirip Eskişehir'den ayrılacak olan mezunların eşyalarıyla çok uygun fiyata evinizi düzebilirsiniz. Elden eşya bulamazsanız spotçularda her istediğinizi bulabilirsiniz.

E tabii eve çıkmak da ha deyince olmuyor. Eve çıkmak için her şeyden önce güvenilir bir ev arkadaşına ihtiyacınız var. Yok ben tek çıkarım kimseyle anlaşamam diyenler için başka tabii. Arkadaşı geçtim ilk kez geldiği memlekette "Abi ben ilk sene yurtta kalayım ortamı öğreneyim, arkadaş edineyim öbür sene çıkarız zaten." şeklinde düşünen arkadaşları da duyar gibiyim. Yurt konusu biraz sıkıntılı o da ha deyince olmuyor. Eğer yukarıdan bir torpile sahip değilseniz, bir Endonezyalı ve ya Ganalı değilseniz KYK(Kredi ve Yurtlar Kurumu) size kolay kolay kollarını açmayacaktır. Bu dediklerimi yurtta kalırsanız çok iyi anlayacaksınız, şimdilik geçiyorum :D.

Evde kalmak için koşullarınız el vermiyor, yanınızda güvenilir bir arkadaşınız yok ya da kendinize güveniniz yok. Yurda başvurdunuz o da olmadı. Geriye 2 seçeneğiniz kaldı: Özel yurtlar ve apartlar. Sizlere tavsiyem paranız varsa özel yurtta keyfinizi sürmeniz. Finansal olarak sıkıntılarınız varsa apartlar tam size göre. 2 ve ya 3 kişilik odalarda aylık 400 500 TL'ye 12 aylığına kontrat imzalayabilirsiniz. Fiyatlar apartın konumu konforu ve yemekli olup olmayışına göre elbette farklılıklar gösterecektir. Apartlar için de uçuk fiyatlar mevcut.


KAMPÜSLER :

Anadolu Üniversitesi 
Osmangazi Üniversitesi

Eskişehir iki adet devlet üniversitesine sahip. Anadolu Üniversitesi ve Osmangazi Üniversitesi. Sizleri bu iki üniversiteyi karşılaştırarak kampüs ve eğitim hakkında bilgilendireceğim. Eğer Osmangazi Üniversitesi'nde okuyorsanız kampüs konusunda biraz hayal kırıklığına uğrayacağınız aşikar. Çok kötü olmasa da Anadolu Üniversitesi'nin kampüsü yanında sönük kalıyor. Anadolu Üniversitesi kampüsü Osmangazi Üniversitesi'ne oranla çok daha oturmuş ve tüm bölüm binaları tamamlanmış vaziyette. Osmangazi Üniversitesi kampüsünün bazı bölümleri hala inşaat aşamasında. Ben de Osmangazi Üniversitesi'nde okuyan biri olarak bunun sebebinin kampüsün içindeki devlet hastanesi olduğunu düşünüyorum. Güvenlik Anadolu Üniversitesi'ne oranla çok daha zayıf. Kampüse girerken kimse size kimlik sormuyor, herkes istediği gibi istediği araçla girip çıkabiliyor. Anadolu Üniversitesi'nde kampüse öğrenci kimliğiniz yanınızda olmadıkça girip çıkamıyor, kampüs içerisine sivil araçla giremiyorsunuz. Anadolu Üniversitesi şehirle iç içeyken Osmangazi Üniversitesi çarşıya tramvay ile 20-30 dklik bir mesafede. Fiziksel koşullar bu şekilde. Gelelim eğitime.


EĞİTİM:


Eğitim düzeyi ve kalitesini de yine iki üniversiteyi karşılaştırarak izah etmek istiyorum. Anadolu Üniversitesi sözel bölümlerde Türkiye'nin hatırı sayılır devlet üniversitelerinden(Hukuk, işletme vs..). Osmangazi Üniversitesi ise köklü eğitmen kadrosuyla sayısal bölümlerde Anadolu Üniversitesi'ne oranla açık ara önde ve yine Türkiye'de özellikle mühendislik ve tıp bölümü ile yadsınamaz bir konuma sahip. Teknik üniversitelerden sonra mühendislik alanında ilk sıralarda geldiğini düşünüyorum. Maalesef aradaki bu sayısal sözel farkı sosyalliği büyük oranda etkiliyor. Anadolu Üniversitesi gerek öğrenci kulüpleri gerek öğrenci karakteri ile daha sosyal bir üniversite. Ben bir Osmangazi öğrencisi olarak Anadolu Üniversitesi'nin kulüplerine kaydoluyor daha aktif, daha sosyal bir öğrencilik sürmeye çalışıyorum. Özellikle mühendislik okuyan sevgili sap kardeşlerime tavsiyem kendinize uygun kulüpler bulup kaydolun, kaynaşın.


ORTAM:

eskişehir barlar sokağı
Barlar Sokağı
Eskişehir'de bir öğrencinin ihtiyaç duyabileceği her mekan yürüme mesafesinde ve bu mekanların hepsi öğrenciye yönelik hizmet vermekte. Eskişehir'de toplam 5-6 adet club var. Gezmeye kalksanız hepsine girmeniz aylar sürecek kadar kafe, bar, meyhane var. 3 adet büyük avm mevcut. Bu mekanların hepsi birbirine ve merkeze yakın. Doğru bir noktada konaklamayı tercih ederseniz taşıtınız olmadan hem okula hem şehre, bahsettiğim mekanlara yürüyerek ulaşabilirsiniz. Clubların konumları dışında diğer avm, bar, pub, kafe, meyhane tarzı mekanlar 3 bölgeye ayrılmış durumda: Üniversite Caddesi(Bağlar), Barlar Sokağı ve Adalar. Osmangazi Üniversitesi tarafında yine bar ve kafeler mevcut  ancak şehrin kalbi bu saydığım 3 noktada atıyor. Genel olarak bilmeniz gerekenler bunlar. Gezilecek yerler ve mekan yorumları için daha ayrıntılı bir yazı ile karşınızda olacağım.

13 Eylül 2017 Çarşamba

Örümcekler bilindiği üzere etçil canlılardır. Ancak örümcek deyip geçersek bu muazzam varlıklara haksızlık etmiş oluruz. Zararsız, kendi halinde olanlarıyla birlikte ekosistemin en tehlikeli, en şaşırtıcı yeteneklere sahip olan canlılarını da içinde barındıran bir tür.

Bu canlıların ekosistemdeki payı o kadar büyük ki boyut olarak insanlara oranla çok daha küçük olmalarına rağmen dünya üzerindeki insanların yıllık et tüketim miktarının ortalama iki katı kadar et tüketiyorlar!!

Örümcekler yaşamaya devam etmek için her gün kendi vücut ağırlıklarının %10'u kadar et tüketiyor. Yani bu 100 kiloluk bir insanın günde 10 kilo et yemesine denk geliyor. Bir insan için imkansız olan bu oran bir örümcek için doğal bir ihtiyaç. İsviçreli araştırma ekibi tarafından elde edilen sonuçlar örümceklerin bir yıl boyunca toplam ortalama 800 milyon ton ava ulaştığını gösteriyor. Avların tümünü et olarak düşünürsek doğadaki diğer canlılara oranla hayli yüksek bir miktar. İnsanların yıllık et tüketimi ise 400 milyon ton kadar.
Dünya üzerinde 25 milyon ton kadar yaşayan örümcek olduğunu belirleyen İsviçrede'ki Basel Üniversitesi araştırma ekibi, edinilen rakamsal tahminleri ormanlar, ekili alanlar, otlaklar, bataklıklar ve farklı yaşam alanlarından alınan biyokütle ortalamalarına dayandırıyor. Örümceklerin çoğunlukla hafif hayvanlar olduğunu düşünürsek sayıca da ne kadar kalabalık bir aile olduklarını tahmin edebiliyorsunuzdur. Dikkatinizi çekmeliyim ki dünya üzerinde yaşayan 7.2 milyar insanın ortalama ağırlığı 450 milyar ton. Bu aradaki uçurum kadar farka rağmen örümcekler et tüketimi konusunda insanlardan çok daha önde.
örümcek ağı wallpaper
Örümceklerin avladıkları canlıların yaklaşık %90'ı böcek ve benzeri canlılar. Her yıl milyonlarca böcek ve benzeri canlıları avlayan örümceklerin ekosistem içerisindeki rolünün önemini kavrayabiliyorsunuzdur.

Aslında örümceklerden korkmak yerine onlara büyük minnet beslememiz gerekiyor. Çünkü kendisinden sayıca çok daha fazla olan diğer böcekleri avlayarak bir bakıma bizi korumuş oluyorlar. Diğer böceklerin başlıca düşmanı olan örümcekler üreme ve çoğalma konusunda sınır tanımayan bu canlıları dizginlemek için en etkili silah. Örümceklerin olmadığı bir dünyada ekosistemin kısa süre içinde çökeceği ve insanoğlu dahil çoğu türün yok olacağı aşikar.

12 Eylül 2017 Salı

İlerleyen teknoloji ve günümüzde kalıntıların daha iyi incelenebiliyor oluşu bize geçmiş hakkında gizemini koruyan konuları açığa çıkartmakta yardımcı oluyor. Bu konulardan biri benim de çok ilgili olduğum dinozorların yok oluşu ve buna sebebiyet veren astroit.

Eğer Dünya'ya çakılıp dinozor gibi muazzam canlıların ölümüne sebep veren astroit 30 saniye daha geç çarpsaydı dev yaratıklar hala yaşamlarını sürdürüyor olacaklardı!!

Qijiang Dragonu
30 saniyede dünya, kendi ekseni etrafında dönüşü sebebiyle astroiti okyanusla göğüsleyecekti ve astroitin karaya çarparak yarattığı etkiyi su ile soğurmuş olacaktı. Bu soğurma da astroitin yarattığı yıkıcı etkiyi büyük oranda azaltacaktı ve bir kısmı yok olsa da dev canlılar bu etkiye dayanabilecekti.

Sanılanın aksine Dünya'ya çarpan astroit uydumuz olan ay kadar büyük boyutlarda değil. Dünya'nın kaderini değiştiren astroitin çapı yalnızca 10 kilometre idi. Yani dünyayı bir futbol topu olarak düşünürsek dinozorların neslini sonlandıran astroitin boyutu bir kum tanesinden daha küçük olmuş oluyor. Bir futbol topuna kum tanesinin hızla çarpması ile oluşan etki pek yıkıcı olmaz. Ancak gezegenimize çarpan astroitin yıkıcılığı da çarptığı anda aşırı darbe uygulamasından ziyade, açığa çıkardığı tüm atmosferi kaplayan gaz ve toz bulutu. İyi ki o astroit karaya çarptı ve dinozorlar yok oldu. Eğer yok olmasalardı memelilerin var oluşu ve gelişimi çok daha yavaş ilerleyecekti. Hatta insanoğlu günümüzde hiç var olmamış bile olabilirdi.
T-rex
Dünyaca ünlü kanal BBC'de yayınlanan belgeselde astroitin Meksika'daki Yucatan Yarımadası'nın 40 kilometre uzağına yaklaşık 66 milyon yıl önce çarptığı ve 180 kilometre genişliğinde, 32 kilometre derinliğinde dev bir krater oluşturduğundan bahsedilmiş. Bu devasa değerleri hayal etmesi bile zor. 

Astroitin çarptığı noktada yoğun miktarda sülfür olması ve devasa astroitin zemine saatte 64.000 kilometre hızla çarpmış oluşu zemini neredeyse buharlaştırdı ve tüm atmosferi kaplayan sülfür gazını açığa çıkardı. Dinozorların sonunu getiren asıl sebep de bu sülfür gazı oldu. Büyük çarpmanın şiddeti ile oluşan deprem ve devasa tsunamiler ilk etapta dinozorların %25'ini yok etti ancak can alıcı nokta astroitin çarptığı noktanın sülfür bakımından çok zengin oluşuydu. Açığa çıkan yoğun sülfür gazı katmanı atmosferi 10 yıl boyunca esir aldı ve güneş ışığını neredeyse tamamen kesti. Bu süreç içerisinde küresel bir kış yaşandı ve küresel kış beraberinde açlığı, dolayısı ile küresel yok oluşları doğurdu. Dinozorlar da bu yok oluşun parçası oldu.
Spinosaurus
Eğer astroit 30 saniye daha gecikseydi dev astroit Pasifik ya da Atlantik Okyanusu sularına çarpacaktı ve yarattığı yıkım sülfür yerine atmosfere su buharı yayacaktı ve sülfürün yarattığı yoğun gaz bulutu ile oluşan küresel kış ve açlık yaşanmayacaktı, bu sayede dinozorlar aç kalmayacak ve yaşamlarına devam edeceklerdi. Yani astroitin Dünya üzerinde nereye çarptığı çok önemliydi. Talihsiz dinozorların nesli astroitin sülfür bakımından zengin topraklara çarpması gibi küçük bir ihtimalin gerçekleşmesi ile tükendi. Gerçekleşen bu ihtimal memelilerin dolayısı ile bizlerin gelişimine sebebiyet verdi. 

Birçok araştırmacının üzerinde çalıştığı bu uzak tarih 150 milyon yıl boyunca yeryüzünün hakimi olan bu devasa canlıların yok oluşu ve bizlere yaşam için zemin hazırlanışı arkasındaki sır perdesini aralamış oldu.

Araştırmacıların sonuçlarına dayanarak hazırlanmış olan, bu yazının da esin ve bilgi kaynağı olan belgesel dizi The Day The Dinosaurs Died BBC kanalında yayınlanıyor.

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Derin dondurucuların faydalarını anlatarak zamanınızı almayacağım, uzun süreli gıda depolama için başka bir seçeneğin olmadığını zaten biliyorsunuzdur. Henüz bilmiyorsanız da, bu yılki Kurban Bayramı’nda öğreneceksiniz zira etleriniz buzdolabı içerisinde en fazla bir hafta dayanacak! Yani ister et, isterse de diğer gıdalar için uzun süreli depolama yapmak istiyorsanız, bir derin dondurucu kullanmanız gerekiyor. Bu bakımdan iki seçeneğiniz var: yatay ve dikey derin dondurucu modelleri. Yatay olanlar bir sandığı andırıyor ve kapakları üst kısımda yer alıyor. Dikey olanlar ise aynı bir buzdolabı gibi: Kapakları ön kısımlarında bulunuyor ve (isminden de tahmin edebileceğiniz gibi) dik şekilde kullanılıyorlar. Ben, tercihimi dikey derin dondurucu modellerinden, hatta daha net söyleyecek olursak, UED 5170 DTK A++ modelinden yana kullandım.
                                                               
Neden derseniz, her şeyden önce Uğur Soğutma markası güven veriyor. 60 yılı aşkın bir süredir derin dondurucu üretiyorlar ve bu nedenle benzersiz bir uzmanlıkları bulunuyor. Unutmayın, bu cihazları on yıllar boyunca kullanmak için alıyorsunuz ve he sağlamlıkları, hem de servis ağlarının yaygınlığı önem taşıyor. Uğur Soğutma, her iki bakımdan da beklentilerimi fazlasıyla karşılıyor. Gelelim tasarıma: UED 5170 DTK A++, dikey bir derin dondurucu modeli. Ben bu tasarımı seviyorum zira kullanması daha pratik geliyor: Aynı bir buzdolabı gibi rahatça kullanabiliyor, hatta buzdolabının yanına koyarak uyumlu ve estetik bir görünüm elde edebiliyorsunuz (ben öyle yaptım, tavsiye ederim).
UED 5170 DTK A++ yalnızca 46 kilo, yani kimseyi çağırmama gerek kalmadan bir köşeden diğerine kolayca taşıyabiliyorum. İç hacmi 170 litre, sadece benim değil, komşularımın gıdalarını bile depolamaya yetiyor! A ++ enerji sınıfında olduğu için, neredeyse hiç elektrik harcamıyor. En sevdiğim özelliği de, elektrik kesintilerinde bile içindekileri 15 saat boyunca korumaya devam edebilmesi oldu. Sık sık kesinti yaşanan bir yerde oturuyorsanız, emin olun bu özellik çok işinize yarayacak. Satın almak için https://satis.ugur.com.tr/item/ued-5170-dtk-a/100028 adresini kullanmanızı tavsiye ederim, peşin fiyatına 12 taksit yaptırarak kredi kartınızla alabiliyorsunuz. Geniş iç hacimli, dayanıklı, pratik ve uygun fiyatlı bir derin dondurucu arıyorsanız, UED 5170 DTK A++ modelini gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum.
                                     
Bir boomads advertorial içeriğidir.

23 Ocak 2017 Pazartesi

 Tüm dünya japonların azim ve kararlılık konusunda ne kadar başarılı olduklarını bilir. Bu iki özellik artık japon toplumu için karakteristik özellikler halini almış durumda. Özellikle teknoloji sektöründe yakaladıkları başarılar bunun kaçınılmaz kanıtları.
 Peki bunu nasıl başarıyorlar? Çok mu yetenekliler? Hayır, tek yaptıkları çalışmak, çalışmak ve hedeflerine giden yolda azimlerinden ödün vermemek. İş her zaman onlar için hayatlarının merkezi.
tembel
Hayatta hepimizin kendi istekleri, hayalleri ve hedefleri var. Peki kaçımız hedefimize kararlı adımlarla ulaşmaya çalışıyor? Gerçekten elimizden geleni yapıyor muyuz? Bu tekniğe başlamadan önce kendimize sormamız gereken ana sorular bunlar. Bu soruların cevaplarını verdikten sonra hedefimize yönelik disiplinli bir şekilde eksik yada yapılması gereken kısımları eyleme dökmemiz gerekiyor. Tabii bu kararları almak yetmiyor. Aldığımız kararlar koyduğumuz hedefler ulaşılmaz ya da çok zor olmamalı ki hedefi kaçırdığımız takdirde kendimize olan güvenimizi ve istekliliğimizi kaybetmeyelim. Çok kısa sürede çok şey istemek sizi yıpratacak ve vazgeçmenize sebep olacaktır.

 Hedefe ulaşmadaki en püf nokta da burasıdır. Yeni sorumluklar veya alışkanlıkların sizi bıktırması çok doğal ve kolaydır. Kaizen de tam bu noktada bize yardımcı oluyor.


kaizen
 Japon kültürünün bir parçası olan Kaizen özellikle iş dünyasında kullanılan bilindik bir kavram. Kaizen Japonca Kai(değişim) ve zen(iyi) kelimelerinden meydana geliyor. Bu sözcüğü iyiye doğru değişmek ya da devamlı iyileştirme olarak yorumlayabiliriz.
 Masaaki Imai tarafından icat edilen Kaizen yönteminin amacı için 'herhangi bir yönde gelişme, ilerleme kaydetmeden günü geçirmemek' diyebiliriz. İstikrar en önemli ilkelerimizden biri!
tembel
 Sanırım bunca okuduklarınızdan sonra gözünüz biraz korktu ve askeri bir disiplin uygulamanız gerektiğini düşünmeye başladınız. Ama yapmanız gereken çok basit adımlar atmak ve acele etmemek. Genelde kurumsal işlerde uygulanması aşina olunan Kaizen'i kişisel gelişiminizde kullanmak için günde 1 dakikanızı ayırarak başlamanız yeterli. 

 Kaizen'in temelinde bulunan ilke kişinin bir işi tam 1 dakika boyunca yapması ve bunu her gün yaparak istikrara dönüştürmesidir. Böylelikle artık bir bakıyorsunuz tembel değilsiniz. Çünkü sizden bu işi yapmanız beklenen süre 30 dakika ya da 1 saat değil, sadece 1 dakika. Oldukça kolay gözüküyor değil mi?

 Zafer hissi ve başarı duygusu bizim ilerleme kaydetmek için ihtiyacımız olan en önemli motivasyon kaynaklarıdır. 
tembel karikatür
 Gerçekleştirmek istediğiniz şınav çekmek gibi fiziksel bir etkinlik veya yeni bir dil öğrenmek gibi zihinsel bir etkinlik olabilir. Başlarda tek yapmanız gereken ne kadar zorlansanız da bu etkinlik için her gün 1 dakika çabalamanız. Yapmaya çekindiğiniz ya da sıkıldığınız o etkinliği her gün 1 dakika yapmanız onu yavaş yavaş sevmenizi de sağlayacaktır. Tabii sevmeye çalışırsanız. Bu işten keyif almaya başladığınızda yaptığınız şeye bir sorumluluk olarak bakmak yerine onu geliştirmeye çalışacaksınız.

 Başladığınızdan itibaren haftalar, aylar geçtikten sonra başladığınız o 1 dakikalık etkinliğin aşamalar halinde 5-10-20-30-60 dakika hatta saatlerce zamanınızı verimli bir şekilde ayırdığınızı farkedeceksiniz.
 Ve hedefe ulaştığınızda başarmış olmanın verdiği hissi tadacaksınız..

ASLA VAZGEÇME!

10 Ocak 2017 Salı

John Logie Baird
John Logie Baird

Söylenenlere göre hızlı bir şekilde popüler olan ve zengin insanların evine giren televizyonun mucidi Baird, televizyonun patenti karşılığında yapılan 100.000 pound teklifi reddederek “Bu para sadece patenti değil, benim huzurumu da satın alır. Hiç değilse geceleri rahat uyumak istiyorum.” dedi.

Özellikle o dönem için çok büyük para olan 100.000 pound’ı reddeden Logie Baird’ın hala daha hayatımıza giren tek önemli icadı televizyon değil. Aynı zamanda
 John Logie Baird günümüzdeki bilgisayar farelerinin, açık hava yayınının hatta sanal gerçeklik teknolojisinin mucidi olduğu biliniyor.

Popular Posts

Recent Posts

Unordered List

Categories

Text Widget